11 Eylül 2024 Çarşamba

First Magic, Good Morning.

Sonbaharın ilk yağmuru düştü toprağa, o ne sıcak ne kurak yazdı be!


Dertlerimizi buhar yaparak, isteklerimizi damla damla akıttık. Şöyle sular seller bir yana dursun, cılızca bile akamadı “denize doğru”… Küresel olarak ısındık, biraz ışıldadık, sonra da söndük sanki.


Peki o yangınlar neydi öyle?

Evimizin yamaçları tutuştu, mahallemizin kuşları uçtu. Üzüldüğümüzle duman altı kalakaldık, gözlerimizden akan damlalar kül oldu şehre karıştı. 


Kış uykusu derler genelde ama ben yaz uykusundan yeni uyandım. 

9 Eylül 2024 Pazartesi

Senin içindeki sen

Gücün inancın, güvenin yuvan, enerjin kozmos. Sen hiç kimsesin ve aynı zamanda herkessin. Masmavi bir yolculuktasın, gözlerin açık, saçların iyot, ellerin kalbin. Dokunduğun yerlerde pıt pıt çiçekler açıyor.

26 Ağustos 2024 Pazartesi

Nasılsın?

 Günümüzün en popüler mutsuzluk tanımı “yorgunum” dostlar, “ben pek iyi değilim” in ifadesi ise “yoğunum” sayılabilir. O kadar kısır ki kendimizi ifade ediş biçimlerimiz. Herkes kendi kişisel çöküntüsünü yaşarken, derinini kimse görmesin diye hep yüzeysel yaklaşımlar… Yüzey koca bir derinin son noktası aslında, derinin ne kadar renkliyse, görünenin o kadar göz kamaştırır. Derinin karanlıksa da yüzeye çıkan balıkların ölür, içindeki nefessizliğin tezahürü olur iç parçalayıcı manzaralar. 

23 Ağustos 2024 Cuma

Sınırlar

 

Bu yazı sizin olsun ama en çok senin (burcu) olsun. Yazıları kendine yazdığın zaman sahnesi eksik kalıyor çünkü.


Bir senedir doya doya sorguladığım hayatımın sorgulasan da sorgulamasan da aynı hızla geçtiğini bilmenin müthiş bir sorgulamasını yapıyorum şu an. Soru sormanın yarattığı her cevabı seviyorum. Soruya soruyla karşılık vermeye ise bayılıyorum. Sorularım sınırlarımı çiziyor, sınırlarım ise kim olduğumu. Kendi sınırlarımın bazısı o kadar ileride ki, bir defa bile ziyaret etmek kısmet olmadı. Bazı çizgilerim ise yanı başımda. Ayağımı atsam sınırı aşmış oluyorum…


Kendi içinde dengesi olan insanlara özenirim hep, stabil ruh durumlarına çekilirim. Çünkü ben yıllardır nerede başlayıp, bittiğimi, neye ağlayıp neye güldüğümü çözemedim. Sonra bir keşfim oldu, biriyle iletişimde yükselmenin yolu tutarlı olmak, o yüzden kabuğumu daha sakin, tutarlı bir insan yaptım. İçimde ise neler yaşadığımı kendime bıraktım. 


İçimizde yaşadıklarımız mı daha fazladır, dışa vurduklarımız mı? Yani bir ölçme birimiyle değerleme imkanımız olsa hangisi ağır basardı? Çok mühim değil iki gözüm… Herkes bir miktar iki yüzlü işte.


Yazının azı karar çoğu roman.

Önemli olan ifade etmenin kudreti.

Yeri gelmişken tekrar hoş geldim.



10 Mart 2022 Perşembe

Nil

 Canımın içinden, canımdan, kanımdan, aşkımdan, özümden doğan güzel bebeğim. Bilen bilsin sen gülünce dünya benim!

30 Aralık 2017 Cumartesi

Limon ladin

Önümde bir şehir, şehirin üstü puslu görünmüyor, masamda kahvem, yanımda çiçeklerim... Çiçeklere düşen gün ışığı ve uyanış güzel günlere! yeşilin nasıl da güzel bir enerjisi var, soğuk nasıl yazdırıyor... Kimler geçti bu şehirden? Kovaladığımız hayatlarımızından takvime vururken bir sene daha geçti gitti. Zaten önemli olan zamanı nasıl kullandığımız değil mi? Ne güzel yaşadım, şükür... Sahici günleriniz olsun dostlar, benim bu yıldan öğrendiğim şu; her an işe yarar olamıyor insan... İşe ve dünyaya yaramadığınızı sandığınız her an otomatik biriktiriyoruz gücümüzü... Biriktirdiğiniz güçleriniz şifa olsun yokluklara, enginlerde denizleriniz taşsın, içinizde hep çoğalın... içinizde yaşayan sevgi kaynağı kocaman, böceğe bile dokunsun. Nice güzel yarınlara, sevgiyle...

19 Temmuz 2017 Çarşamba

yazım yağmurum yaz yağmurum

Ne kadar heyecanlıyım bir bilseniz dostlar, şu an yazı yazmanın içindeyim, ortasındayım, bilgisayar klavyesi sanki dolma kalem oluyor parmaklarımın altında... Her ay bir metnim olsun, anım olsun diye son birkaç zamandır zoraki yazıyordum. Sonra dedim ki zorla edebiyat olur mu? Zor iç dökülür mü? Dökülmeyi versin... Tortulaşsın biraz içimde, yosunlasın içimin güney duvarlarını pis bir yeşille, tıkansın gerekirse... İsteyeyim ama...

Temmuzu bulduk geçiriyoruz hatta, iyiyim ben görüşmeyeli... Bazen daha benim, bazen daha başkasıyım. Karşıdan karşıya geçerken annenin sen ezilme diye bileğini sıktığı gibi sıkıyor hayat bileklerimi... O yüzden sorun yok aslında bu ülkede bir insanın kendini güvende hissedebileceği kadar güvendeyim.

Kendime şimdiki hayatımdan az değişen yeni bir hayat kuruyorum bu ara. O yıllarca içimi kurt gibi kemiren "evlilik" kelimesine doğru adım adım yaklaşıyorum. Topluma takılıyorum sürekli, toplumun hem dışımızda hem içimizde kurduğu o inanılmaz baskıya... Evlenme kararı verdiğimden beri ev sahipleri bile kiracı olarak beni istiyor! Şirketin güvenliği neredeyse mutluluğundan ağlayacak... Ben sanki evli değilken sıkıntılı biri miydim? Yoo hiç sanmam. Peki yalnız insanlara bunca baskı neden? Neden hepimiz bir aile kurmak zorundayız, neden üremek zorundayız? Neyse bunu belki de ileride başka bir yazı ile anlatırım sizlere... Ben sayfaya dönene kadar sevgiyle ve çiçeklerle kalın. Çünkü sevmeden olmuyor ve çiçekler renk renk...