Bu yazı sizin olsun ama en çok senin (burcu) olsun. Yazıları kendine yazdığın zaman sahnesi eksik kalıyor çünkü.
Bir senedir doya doya sorguladığım hayatımın sorgulasan da sorgulamasan da aynı hızla geçtiğini bilmenin müthiş bir sorgulamasını yapıyorum şu an. Soru sormanın yarattığı her cevabı seviyorum. Soruya soruyla karşılık vermeye ise bayılıyorum. Sorularım sınırlarımı çiziyor, sınırlarım ise kim olduğumu. Kendi sınırlarımın bazısı o kadar ileride ki, bir defa bile ziyaret etmek kısmet olmadı. Bazı çizgilerim ise yanı başımda. Ayağımı atsam sınırı aşmış oluyorum…
Kendi içinde dengesi olan insanlara özenirim hep, stabil ruh durumlarına çekilirim. Çünkü ben yıllardır nerede başlayıp, bittiğimi, neye ağlayıp neye güldüğümü çözemedim. Sonra bir keşfim oldu, biriyle iletişimde yükselmenin yolu tutarlı olmak, o yüzden kabuğumu daha sakin, tutarlı bir insan yaptım. İçimde ise neler yaşadığımı kendime bıraktım.
İçimizde yaşadıklarımız mı daha fazladır, dışa vurduklarımız mı? Yani bir ölçme birimiyle değerleme imkanımız olsa hangisi ağır basardı? Çok mühim değil iki gözüm… Herkes bir miktar iki yüzlü işte.
Yazının azı karar çoğu roman.
Önemli olan ifade etmenin kudreti.
Yeri gelmişken tekrar hoş geldim.