29 Ağustos 2012 Çarşamba

Noktadan herhangi bir yone...

Su an denize yakin bir noktadayim... Kareli masadayim, guzel bir ses... Seneye bugun ne yasayacagimi merak eder hallerdeyim... Neylersiniz dostlar, kolay mi ictenlikler yasamak... Batidan daha batiya yuzuyorum modern dunya icin, dogudan daha doguya, gerektigi kadar degerler icin...

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Go tango

Ara vermis oldugunu anlamiyor insan bazen... Yani o kadar arararara vermis oldugunu. İcinden cikan o guzel emegi vermek... Devam etmek, sevdigin aktiviteye geri donmek, ne de hos! İnsan kendi icin bir seyler yapmali... Mesela tangoya yeniden baslamali...

12 Ağustos 2012 Pazar

Pazarbede

Yollardayim... Ufak bir serinlik istedim, suya batmak ve suyun altinda nefesimi tutup balik takliti yapmak istedim... Boylu boyunca uzandim arka koltuga, bir yandan dusunuyorum, bir yandan dinleniyorum... Dusunurken dinlenmek zordur bilirim. Beynimin bir kismiyla dusunup bir kismiyla dinleniyorum pazar pazar...

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Canli cansiz kavrami uzerine

Esyalarin cansizligi can sıkıcı degil mi dostlar? Yasamayan kuru cisimlerle hayatimizi devam ettiriyoruz... Olsaydi ya onlar da kalpli, cigerli... Mesela bir buluz tamir etseydi ya zamanla fermuarini durduk yere... Kursun kalem boy atsaydi, koltuk kilo alsaydi... Bozulunca degil de, yaslaninca cikartsaydik hayatimizdan... O nokta ölüm canimizi mi sıkardi? Birakamaz miydik evde yalniz tabaklari? Tabaktaki eti keserken, cani acir miydi tabagin... Sirtaki ortami katliam olurdu, akillara zarar... Dunya daha dar gelirdi, tablo yer degistirmek ister diye binlerce civi cakardik belki duvarlara... Yasamak ve birey olmak kolay mi sanki, dis fircama doktoru nereden bulabilirim ki? Hem biz insanlar yasayanlari katletmeyi severiz, ormanlari yakmayi, hayvanlari sokaklarda ac birakmayi ve insanlarin kalplerini durdurmayi... Birakalim, her nesne kendi duzeninde yasamasin.

7 Ağustos 2012 Salı

Sabun Köpüğü Olsun Bazı Anlar

Bam Bam vuruyor bir şey, omuriliğimin üzerinde kafatasımın içinde... Parmaklarımı uyuşturuyor, bileklerimden itibaren sanki. Sırtım da o ağrı ahengine uyum sağlarca düşman bana. Canımı sıkıyorlar... Tansiyon düşer gibi, Sugar Factory gününden yaşadıklarıma yakın, lakin bu defa, ofiste, masada, ekranda.
İçim çığlık çığlık, git dinlen! diye bağırıyor... Kolay mı dersiniz? Asla! İşler var masada kağıt kağıt, yazılarak, konuşularak, gidilerek halledilen...
İşte dostlar görüyorsunuz; Kolay değil yaşamak, mümkün değil her gün sağlıklı olmak, yine de imkansız değil ayakta kalmak...
Bir az şekerli türk kahvesi, bir limonlu su, tatlı muhabbetler, bir balık sever, iki elli bir masaj iyi geliyor gönlüme...
Düşsem düşerim de düşmeyesim var.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Zorunlu saatler

Butun hayatim boyunca calismaya varim, ama hayatimi satir aralarinda yasamak yetmiyor ozlemlerime...

3 Ağustos 2012 Cuma

Kahvem gelir, kahvem gider...

Kahve ile aram iyidir, aileden gelir... Yavas yavas ogrettiler galiba, tam hatirlamiyorum. O aci tadi, muhabbet yaklasimini hep sevmisimdir... Oyle ki bence en kotu kahve caydan iyidir... İcmek icin, hazirlamak icin kullandigin tum malzemeler tasarlanmaya doymaz, daha guzeli bulunur, daha antikasi ve daha orjinali... Gune onunla baslamayi, onunla bitirmeyi de severim ki; turk kahvesinin yeri apayridir. Siirlerimde kullanirim, keyifle okurum... Dostlarimla bulusma bahanesi, hosnut oldugum yemeklerde uzatma nedeni, bilmedigim kafelerde oturma guzelligi... Yalnizligimi alir inanir misiniz? Uykumu guzellestirir, yasamimi gerceklestirir...